İTALYA...
Çocukluğumuzun
hayal ülkesine sonunda 2015 Temmuz’unda
bir haftalık tur aldık ve çok sevdiğimiz, çok merak ettiğimiz İtalya’ya
gittik.Bir hafta boyunca yaşadığımız İtalya hatıralarımızı bu yazımda
okuyabilirsiniz.
Bu
güzel ülkeyi sevmemek mümkün değil..
Ciao
İtalya…Ciao rüya ülke…
Hayal,
masal, tiyatro sahnesi…
Şarkı
söyleyen , müzik çalan ,samimi, sürekli
gülümseyen pozitif insanlar…
Yaşayan
ülke İtalya…
ÖNCE ROMA
İtalya
saatiyle 09:30’da Roma’dayız.Yolculuğumuz tam iki saat sürdü.Tabii ki çok
heyecanlıyız çünkü Roma’dayız.Havalimanından tur otobüsümüze bindik ve ilk
durağımız
Collesium
Collesium çoook uzun kuyruğu beklerim de girerim
derseniz bayağı bir süre beklemeniz gereken müthiş bir yer ya da bizim gibi az
zamanınız varsa aralardan içeriyi görmeye çalışabilirsiniz. Otobüsten
indikten sonra önce
turist yoğunluğunun içinden geçerek ve bir kapıya ulaşarak girdik
Collesium’a.Bayılırım eski şehirlerin kapılarından girip tarihe akmaya.
Collesium kocaman bir arena.Baktıkça kendinizi tarihin sonsuz
derinliklerinde hissedeceksiniz.
Nerede
buluşsak acaba Collesium’un önünde mi? Collesium
ile ilgili çok şey anlatılır.Gladyatör savaşları, mitolojik
gösteriler…Ama bu anlatılanların dışında çok önceleri Collesium bir buluşma yeriymiş.Akşam 19.00’da buluşup
oradan Venezia Meydanı’na ilerleyip Pantheon’u geçip Navona Meydanın’da bir
yemek yermiyiz acaba?Yoksa uzunca bir cadde geçip İspanyol merdivenlerine mi
ilerleriz?Tabii ki günümüzde.Peki ya yıllar yıllar önce de böyle miydi acaba…
Collesium’dan Roma’da gezilecek yerlere
gitmek çok kolay.Venedik Meydanı zaten çok yakın.Oradan da yüreyerek kolaylıkla
İspanyol Merdivenlerine, Aşk Çeşmesine, Navona Meydanı’na gidilebilir.Eğer
elinizde bir şehir haritanız olursa her yeri kolaylıkla bulabilirisiniz.
Collesium’um gece ışıklandırılmış hali de
müthiş.Eğer fırsatınız olursa görün derim.
Venezia Piazza
(Venedik Meydanı)
Kimilerinin beyaz pasta dediği , kimilerine
göre sanatsal değerinin olmadığı düşünülen, Kral Emanuel’e itafen yapılmış bu
kocaman anıtın olduğu büyük bir meydan Venezia Meydanı.
Venezia Meydanı merkezi bir yer.Buradan Collesium’a, anıttan karşıya
geçince de Via del Corsa caddesi’nden Navona Meydanı'na, Aşk Çeşmesi'ne, İspanyol
Merdivenleri'ne rahatlıkla gidilebilir. Eğer alışveriş yapmak isterseniz Via del
Corsa’yı turlayabilirsiniz.Hatta ara sokaklara bile girebilirsiniz.Çünkü çok
mağaza var.Ama gündüz.Çünkü akşam mağazaların hepsi kapalı.
Meydanda bir de eski Venedik Elçiliği binası
var.Zamanında Musollini İkinci Dünya Savaşı'na girildiğini bu binadaki balkondan
duyurmuş.
Gündüz burada durma imkanımız yoktu ama gece
serbest zamanda geçtik meydandan.Işıl ışıl bir meydan, turistler,
ressamlar..Yoğun trafik akışı.Karşıdan karşıya nasıl geçeceğiz derken yaya
geçidinde anında duran arabalar …
Hem gündüz hem gece görülmeye değer canlı,
hareketli bir meydan Venezia Piazza…
Ve Fontana di Trevi…(Aşk Çeşmesi)
Cüzdanı
karıştırdım ve geçen seneden kalan centleri sağ elimizle sol taraftan hoop aşk
çeşmesine.Ben buraya her sene gelmek istiyorum.Tadilattaydı ama yine de küçücük
bir havuz bize yetti.Kalabalığın arasından geçip dileklerimizi tutup
paralarımızı attık havuza.Umarım bir daha geliriz.
Tabii
ki turist akınına uğramış yerlerden biri aşk çeşmesi.Üç yol ağzında kocaman bir
çeşme.Ara sokaklarda pizzacılar, makarnacılar, dondurmacılar, cafeler..Her yer
tıklım tıklım.İsterseniz oturup yemek yiyebileceğiniz, isterseniz ayakta
atıştırabileceğiniz bir sürü yer var.
Burada
sadece bir saatlik serbest zamanımız olduğundan hızlıca gözümüze bir yer
kestirip oturduk ve ev yapımı makarna yedik.Soslar müthiş.Çok lezzetli
.Makarnanın yanında parmesan peyniri ve ekmek de ikram edildi. Burada yediğim
dört peynirli makarnayı hala unutamıyorum ve çok özlüyorum. Yemek yediğimiz yer
bir ristorante - pizzeria.Ön taraf ve arka taraf olarak ikiye ayrılmış.Biz ön
taraftaki yol kenarında ki masalardan birine oturduk.Masalarda kumaş örtüler ve
kırmızı - beyaz kareli kumaş peçeteler vardı.Burası küçük, sade ve çok şık bir
yer.Bir de kocaman bir taş fırın var.Pizzalar bu taş fırında pişiyor.Bu şirin
yerde yemek yemek çok güzeldi.
Eğer
Aşk Çeşmesi çevresinde alışveriş yapmak isterseniz bir sürü hediyelik eşya
bulabilirsiniz.Özellikle tahta pinokyolar ve bebekler harika.
Burada
her şey harika ama maalesef ki ayrılma vakti.Aşk Çeşmesi'ne elveda diyerek
İspanyol Merdivenleri’ne doğru yol alıyoruz…
İspanyol
Merdivenleri
Aşk Çeşmesi'nden sonra İspanyol Merdivenleri’ne doğru yürümeye hatta koşmaya
başladık.Temmuz’un ortası , hava inanılmaz sıcak ,her şey harika ve gezmemiz
gereken daha çok yer var.Vitrinler
, cafeler, ristoranteler, evler, her şey estetik. Yeşil panjurlar, çiçekli
balkonlar hiçbir güzelliği kaçırmak istemiyorum.
Yürürken
karşımıza Bernini’nin evi çıkıyor.
Bernini
bu kapıdan kim bilir kaç kere girdi, o balkondan kaç kere baktı, o pencerenin
önünde kim bilir ne hayaller kurdu…
Ve
hızlıca ilerlemeye devam ediyoruz..Özenle süslenmiş vitrinleri, mağazaları,
cafeleri , dondurmacıları geçtikten sonra karşımızda bir meydan, bir çeşme ve
İspanyol Merdivenleri.
Burada
o kadar az serbest zamanımız vardı ki ancak hızlıca fotoğraf çektirebildik ve
koşa koşa Pompi’den tiramisu alıp , azıcık İspanyol Merdivenleri'nde oturabildik.Öğleden
sonra güneş tepede , bu kalabalıkta merdivenlerde yer bulup az da olsa oturabildiğimize seviniyoruz.
Bir
sürü ara sokak ve cafeler , restaurantlar, pizzacılar, dondurmacılar,
tiramisu…Alışveriş yapmak için de bir
sürü mağaza var. Ertesi gün ekstra geziye katılmayan arkadaşlar burada çok güzel vakit geçirmişler.Buraları
keşfetmek için gerçekten de uzun bir zaman gerekiyor. Bu arada Pompi Via della
Croce sokakta.Tiramisularını kesinlikle öneririm.Biz klasik ve çilekli olarak
iki çeşit aldık.Harikaydı.
İspanyol Merdivenlerinden sonra meydanlar şehri
Roma’da yürümeye devam.Sırada ki meydan Popolo Meydanı.
Popolo Meydanı
Elimizde
tiramisular.Hem yiyiyoruz hem koşuyoruz, hem de hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya
çalışıyoruz.Bir yandan fotoğraf çekip bir yandan da bu güzel tiramisuyu
yiyebildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Roma tarihini izleyerek, cadde boyunca yürüyerek ilerliyoruz.Ve yine bir sürü güzelliğin içinden geçip
Popolo meydanına yani Halk Meydanı’na giriyoruz.
Mimari
olarak büyüleyici bir meydan.Kocaman bir kapıdan giriliyor ve meydanda Roma’nın
kuruluşunu anlatan bir sürü heykel var.Meydanda çok güzel iki tane de kilise
var.Kapıdan girip, meydandan geçip ,meydana çıkan caddelerden Roma’ya
rahatlıkla akılır.Her yol Roma’ya çıkar…
Vatikan
Hiç
durmadan dinlenmeden sokak arasındaki pazara bile bakamadan hızlıca ilerleyip ,
otobüsümüze de binip Tiber Nehri üstünden doğru Vatikan’a.
Sen Pietro’yu
göreceğim Michelangelo’yu göreceğim diye hayal kurarken bir baktık ki metrelerce
ama metrelerce uzun bir kuyruk.Günlerden Pazar ve öğleden sonra.İnanılmaz
kalabalık. San Pietro Bazilikası’na kolsuz ve kısa etekle girilmediğinden
elbisemi bile ona göre ayarlamıştım gitmeden önce. Ama maalesef ancak dışarıda
ki sanat eserlerini görebildik, Bazilaka’yı dışarıdan izleyebildik.San Pietro Bazilikası
Barok tarzda yapılmış 60 bin kişi kapasiteli çok büyük bir kilisedir.Kubbesinin
yapımını Michelangelo başlatmıştır.Bazilika’nın içinde Michelangelo ve Bernini gibi önemli
sanatçıların eserleri var.Ama biz hiçbirini göremedik.Umarım ileriki bir
zamanda hepsini görürüz.Biz de Vatikan’da
yürüdük ve merdivenlerde oturduk, bir sürü heykeli inceledik.Bernini’nin
tasarladığı meydanda dolaştık.Koruma görevinde ki İsviçre askerlerini gördük.Aslında Vatikan’da daha çok fazla tarihi eser var.Bunlar
için Vatikan Müzelerini ve Sistine Şapelini de gezebilirsiniz.
Vatikan'a
da elveda diyerek otobüse biniyoruz
ve doğru otele.Otele yerleşiyoruz, biraz
dinleniyoruz, hazırlanıyoruz ve ekstra Roma gece gezisi.
Navona ve Pantheon
Çizerler,
karikatürüstler, sokak müzisyenleri, gösteriler, bol çiçekli balkonlar San’t
Agnese kilisesi, Bernini’nin Dört Nehir Çeşmesi, yan yana dizilmiş bir sürü
ristorante, trattoria, cafe…
60’lı
yıllarda çekilmiş bir Sofia Loren filmi izledim.Film bu meydanda geçiyor.O
zamanlar Restaurantların, cafelerin hiç biri yok, trafiğe açık bir
meydan.Sanırım zamanla turist yoğunluyla böyle şekillendi.Bu meydanda kendini
sadece kalabalığa bırak zaman çok hızlı geçiyor.
Rehberimizle
birlikte Navona Meydanı'ndan sonra bir ara sokaktan geçip bir caddeyi aşıp,
biraz yürüyüp, bir kaç küçük meydan
geçip Pantheon’a gidiyoruz.
Pantheon
benim Roma’da en çok büyülendiğim yer oldu.Çok doğal bir yer sanki,
kendiliğinden oluşmuş bir yer gibi.. Pantheon Antik Roma’da tüm tanrılar için
bir tapınak olarak yapılmış ve günümüze kadar korunmuş.Biz gittiğimizde
Pantheon’un önünde şarkılar söyleyen bir grup vardı.Burası küçük olmasına
rağmen yoğun ve hareketli bir meydan.Burada yemek yemek için bir sürü
restaurant var.Eğer ara sokaklara girerseniz müthiş binalar ve küçücük, çok güzel meydanlar göreceksiniz.İsterseniz bu ara sokaklarda da
yemek yemek için çok şık ve şirin yerler bulabilirsiniz.Bir de Pantheon’un tam
karşısında ki ara sokaktan girince sol tarafta, kilisenin karşısında San
Crispino adında bir dondurmacı var.Rehberimiz önerdi.Gerçekten harika.Biz
ertesi gece ballı ve karamelli iki çeşit yedik.Hiç öyle dondurma yediğimi
hatırlamıyorum, krema gibi yumuşak ve harikaydı.
Rehberimiz
Pantheon meydanında bizi bıraktı 21.30’da
Navona Meydanı’nda Bernini Çesmesi önünde buluşma noktası verdi.Biz de
Navona Meydanı’na geri döndük. Pantheon ve Navona arası 10 dakika kadar
sürüyor.Dar ara sokaklardan geçiliyor.Bu sokaklarda bir sürü , çeşit çeşit
mağaza var.Vitrinleri izleyerek Navona Meydanına ulaştık.
Burada ki
asıl amacımız bu akşam Baffetto’ya gitmek.Baffetto Roma’da ün salmış bir pizzacı.Roma’ya
kadar geliriz de Baffetto’ya gitmez miyiz?Tabii ki gideriz.Museo di
Roma’nın orada ki Via di Pasquino
sokaktan gir yolun sonundan sağa dön Via del Governo Vecchio sokaktan ilerle
tam karşında Baffetto.
Aman
tanrım uzun bir kuyruk.Bekliyoruz, bekliyoruz, bekliyoruz…Yukarıda ki masalar
boşalıyor ama iki kişi olduğumuz için dört kişilik masaya bizden sonra ki dört
kişi oturuyor.Önümüzde biri Fransız biri İspanyol iki bayan aynı masada
oturmayı teklif ediyor ve kabul
ediyoruz.Sonunda bize de sıra geliyorJ
Baffetto
iki katlı çok şirin bir yer.Giriş katta bir taş fırın var ve o güzel pizzalar
bu taş fırında pişiyor.Tahta dar merdivenlerden yukarıya çıkıyoruz.Tahta
masalar, tahta tavanlar, eski havasını koruyan bir yer.Ve ve ve tabii ki
pizzalar.Bir harika.İncecik,çıtır çıtır ve kocaman.Baffetto’da çok çeşitli
pizzalar var.Burada her şey çok lezzetli.
Bu
geleneksel , muhteşem pizzacıya grazie
diyerek elveda ediyoruz ve buluşma yerimize doğru koşturuyoruz.Giderken
Baffetto’nun yanında ki dondurmacıdan iki de dondurma alıyoruz.Bu güzel Roma
akşamını Collesium’u ve Vatikanı da
tekrar görerek sonlandırıyoruz.
Castel Gandolfo ve Nemi
Bugün ki
gezimiz köyler.Bir ülkenin kültürünü tam anlamıyla anlamak için aslında büyük
şehirlerden çok yerele, köylere gitmek gerekiyor bence.Bütün doğallık
orada.Turumuz çok güzeldi ama keşke forklorik dans gösterisi izleyebilseydik ya
da yerel müzikler dinleyebilseydik!
Sabah
erkenden kalkıp yine düştük yollara.Roma’dan yaklaşık bir saat kadar gidip
Castel Gandolfo köyüne vardık.Tabii ki otobüs köyün merkezine girmiyor.Köyün
merkezine gitmek için otoparkta otobüsümüzden inip bir alt geçitten geçip köyün
merkezine doğru yürümeye başladık.Minik minik renrarenk evler, panjurlar,
balkonlarda çiçekler, çamaşırlar…Her yer rengarenk, yemyeşil ve her yer
tertemiz.
Bir
kapıdan giriliyor Castel Gandolfo’ya.Girer girmez solda Papa’nın yazlık evi
var.Çok güzel kocaman bir ev.Biraz
ilerde de bir meydan ve meydanda da bir
çeşme var.Meydan evlerle ve mağazalarla çevrelenmiş.
Meydandan
aşağıya doğru yürüyüp sola dönünce vavvvv.Bir göl ve inanılmaz bir göl
manzarası.Albano Gölü.Bu göl çok büyük krater bir göl.O kadar güzel bir
manzarası var ki saatlerce oturup bu manzara izlenebilir.Her yer yemyeşil,
çiçekler, bol oksijen,göl...Buradan ayrılmayı kim ister.
Her
göreni etkileyen Albano Gölü’nü de gördükten sonra rehberimiz yanlış
hatırlamıyorsam 45 dakikalık bir serbest zaman veriyor. Kendimizi bu güzel
köyün sokaklarına bırakıyoruz.Sabah erken ama insanlar çoktan
uyanmış.Dükkanlardan buongiorno sesleri(azıcık İngilizce ile bir sürü
sohbep).Yelpazelerini alıp evlerinin önüne oturmuş yaşlı teyzeler, şık
kıyafetlerin olduğu butikler, süslenmiş kapılar, çiçek dolosu balkonlar, sokak
lambaları,temizlik, kurutulmuş biberler, eskiye verilen değer…
Nereye
baksak bir güzellik görüyoruz.Her yer özenle süslenmiş ve tertemiz.Köyde hoş
restaurantlar ve cafeler de var.İsterseniz buralarda da zaman
geçirebilirsiniz.Meydanda hediyelik eşya satan dükkanlar var.Buralardan
alışveriş yapabilirsiniz.İsterseniz çok şık kıyafetler satan butikler
var.Buralara da bakabilirsiniz.
Ve ve ve dünyanın
ilk postahanesi.Evet evet dünyanın ilk postahanesi Castel Gandolfo köyünde.Köy
meydanında bir duvarda bir postahane.Çok heyecan verici.Çocukken sıksık mektup
yazardık. Bayramlarda , yeni yıllarda muhakkak kart atardık.Şimdi karşımızda
dünyanın ilk postahanesi duruyor.Aaaa.Tabi ki hemen koşa koşa bir kart , bir
zarf ve bir pul aldık.Yanımızda kalem yoktu ama satıcı kadından bir kalem rica
ettik ve hızlıca yazıp attık zarfımızı postahaneden.Bu çok güzel bir duygu.On
beş gün sonra kart geldi ve çok mutlu olduk.Artık Castel Gandolfo’dan çok büyük
bir hatıramız var.
Ve
sonunda buluşma vakti geldi.Üzülerek hem de çok üzülerek Castel Gandolfo’ya elveda…Ama
şirin mi şirin bir başka köye merhaba…
Nemi
Bir yanda
masmavi bir, göl bir yanda çilek tarlaları, rengarenk eski köy evleriyle çilek
kokan bir köy Nemi köyü.
Castel
Galdolfo’dan çıkıp ,yarım saat kadar gidip, yemyeşil yollardan geçip
çeşmelerinden sodalı su akan, böğürtlenle ve çilekle dolu Nemi köyüne vardık.
Köye
girer girmez soslarla, çileklerle, böğürtlenlerle dolu bir dükkan karşıladı
bizi.Trüf mantarı sosları, enginarlı sos, acı sos hepsinden ama hepsinden
tadabilirsiniz.İsterseniz tezgahta yıkanıp hazırlanmış çileklerden ve
böğürtlenlerden de satın alabilirsiniz.Buradan alışverişimizi yaptıktan sonra bir
başka dükkana doğru ilerliyoruz.Burada da bir sürü farklı meyve likörünün
tadına bakabilir, çilek marmelatı satın alabilirsiniz.İsterseniz
çilekli turtalardan yiyebilir yanın da latte ya da başka bir kahve
içebilirsiniz.
Sonra o
güzel Nemi gölünü görmek ve çilek tarlalarını izlemek için sokaklarda yürümeye
koyulduk.Yukarıya doğru uzanan dar sokaklar, çamaşırlar, rengarenk çiçekler,
güzellik güzellik güzellik…
İsterseniz
siz de masmavi Nemi gölünü, çilek tarlalarını izleyebilir, dar sokaklarda
yürüyebilir, sessizliğin, güzelliğin ve çilek kokusunun tadını
çıkarabilirsiniz.
Köylerden sonra Castel Romano Outlet Alışveriş Merkezine gittik.Burada da yanlış hatırlamıyorsam iki saatlik serbest zamanımız vardı.Bir sürü mağaza var.İndirimler de bayağı iyi.İsterseniz buradan da alışveriş yapabilirsiniz.
Roma'da ki ikinci günümüzü de güzel mi güzel köyleri ve Castel Romano'yu gezerek geçirdik.Akşam da ekstra tur olmamasına rağmen rehberimizle birlikte tekrar Roma'nın merkezine gittik.Rehberimiz bizi Venedik Meydanı'nda bıraktı.Biz de oradan Navona Meydanı'na gittik.Meydanda akşam yemeği yemek güzeldi.Bu Roma akşamını da muhteşem Roma dondurmasından yiyerek kapattık.
VE POMPEİ VE NAPOLİ...
Pompei
Köylerden sonra Castel Romano Outlet Alışveriş Merkezine gittik.Burada da yanlış hatırlamıyorsam iki saatlik serbest zamanımız vardı.Bir sürü mağaza var.İndirimler de bayağı iyi.İsterseniz buradan da alışveriş yapabilirsiniz.
Roma'da ki ikinci günümüzü de güzel mi güzel köyleri ve Castel Romano'yu gezerek geçirdik.Akşam da ekstra tur olmamasına rağmen rehberimizle birlikte tekrar Roma'nın merkezine gittik.Rehberimiz bizi Venedik Meydanı'nda bıraktı.Biz de oradan Navona Meydanı'na gittik.Meydanda akşam yemeği yemek güzeldi.Bu Roma akşamını da muhteşem Roma dondurmasından yiyerek kapattık.
VE POMPEİ VE NAPOLİ...
Pompei
Bugün
daha sıcağa, daha güneye Pompei’ye ve Napoli’ye gidiyoruz.
Yine
erkenden uyanıp, hazırlanıp yola çıktık ve yaklaşık üç buçuk saat süren
yolculuktan sonra ihtişamlı Vezüv’ün eteklerine,Pompei’ye vardık.
Hakkında
çok şey yazılıp çizilen, filmler çekilen yüzyıllar öncesinin şehri Pompei
karşımızda.
Küllerin ardından kalan bu efsanevi şehri görmek için
yine herkes kuyruğa girmiş , yine herkes adım adım ilerliyor ve yine herkes
şehrin sokaklarını dolduruyordu.
Şu an görünürlerde deniz olmaza da çok çok eskiden
Pompei deniz kenarında güzel mi güzel bir şehirmiş.Tiyatro ,evler,
hamamlar,spor alanları , freskler ve daha bir sürü şey bugün Pompei’den arda
kalanlar.
Yüzyıllar yüzyıllar öncesinde Pompei halkı güzel güzel
yaşarken bir gece ansızın Vezüv patlar ve tüm Pompei lavların altında kalır.Patlamadan
önceki günlerde ardarda depremler yaşayan Pompei bir gece, kötülüklerden
korunmak için bir festival düzenler
ve ama tam da o gece Vezüv
patlar.Lavlar tüm Pompei’yi kaplar.Nereye kaçacağını bilemeyen insanlar oradan
oraya koşturur, kaçıp ölümden kurtulamaya çalışır. Vezüv’ün kızgın lavlarına
karşı koyamayan herkes, her şey küllerle birlikte küle döner ama yıllar yıllar
sonra bir arkeolog yaptığı kazılarda kullandığı bir sıvıyla külleşmiş insanları
taş halinde çıkarır. Bugün Pompei’ye gittinizde dua eden bir adam veya bir bebek veya kurtulmaya çalışan bir hayvan
göreceksiniz.
O zamanlar bir liman şehri ve ticaret merkezi olan
Pompei çok gelişmiş bir şehirmiş.Gezerken o kadar çok şeye aaa dedik ki örneğin
yaya geçidine, fresklere, özellikle Pompei Kralı’nın evindeki şair
freskine, hamamlara, öküz arabalarının
tekerlek izlerine, yol kenarlarında
yemek dağıtmak için kullanılan ocaklara, büyük mü büyük spor alanlarına,terzilik
, marangozluk gibi meslek gruplarına ait odalara...
İşte Pompei böyle güzel ve önemli ama maalesef ki çok
trajik bir hikayesi olan bir şehir.Bence kesinlikle görülmesi gereken bir yer
hatta uzun uzun gezilmesi gereken bir yer ama artık ayrılma vakti.Çocukluğumda
bir belgeselde izlediğim bu antik şehre artık elveda diyoruz ve Napoli’ye doğru
yol alıyoruz.
Napoli
Castel
Nuovo Şatosu, San Carlo Tiyatrosu, Umberto Galerisi, dar sokaklar, kurutulmuş
biberler, kocaman limonlar, sert mi sert limoncello, Napolitan Pizza, Napolitan
müzikler, sokaklarda şarkı söyleyen insanlar ,denizden tepeye doğru uzanan bir
şehir..Napoli..
Sabahtan
öğlene kadar Pompei’yi bitirip , Napolitan pizzalarımızı da yedikten sonra
yaklaşık yarım saat gidip Vezüv’ün tam karşısına, liman şehri Napoli’ye vardık.
Limanı
geçip , Castel Nuovo Şatosu’nu hayranlıkla izledikten sonra otobüsümüzle şehir
merkezine doğru ilerledik.
İtalya’nın
güneyindeyiz ve hava oldukça sıcak.Otobüsümüz bizi San Carlo Tiyatrosu’nun
önünde bıraktı.Dünyaca ünlü muhteşem San Carlo Tiyatrosu’nun önündeyiz.
Açık
kapılardan içeriyi izleyerek ve afişlere bakarak hızlıca tiyatronun önünden
ilerliyoruz ve kocaman bir meydana
geliyoruz. Piazza Plebiscito .
Burası
bir tarafı San Carlo’ya bakan bir tarafında San
Francesco di Paola kilisesi bulunan ve
diğer tarafında Piazza del Plebiscito yani kraliyet sarayı olan çok
büyük bir meydan.Eğer deniz kıyısına inip Vezüv’ü görmek istiyorum derseniz
meydandan aşağıya doğru ilerleyebilirsiniz.Ama isterseniz karşıya geçip Umberto
Galerisi’nin önünden ilerleyerek şehre akabilirsiniz tabii ki Umberto
Galerisi'ni gezdikten sonra ya da meydan civarında ki kafelerde oturup şehri
izleyebilirsiniz.Biz önce biraz deniz kıyısına doğru yürüdük ve hem Vezüv’ü seyrettik
hem de Napoli sahilini gördük.Deniz ve liman muhteşem, sahil sakin ve kocaman
Vezüv tam karşıda.Sonra tekrar meydandan
geçip müthiş mi müthiş Umberto Galerisi'ni dışarıdan inceleyerek, Napoli’nin ara
sokaklarını , kurutulmuş biberleri, limonları, Napoli evlerini,balkonları,
balkonlardan sarkan çamaşırları, panjurları, pasajları izleyerek ve caddede ki
mağazalara tek tek girerek uzun mu uzun caddede ilerledik.Yanlış
hatırlamıyorsam Napoli’de iki, iki buçuk saat kadar serbest zamanımız vardı.İsterdik
ki Dante Meydanı’na kadar yürüyüp Napoli’yi daha fazla gezip daha fazla görelim
ama maalesef Dante Meydanı’na kadar gidip geri dönecek kadar yeterli serbest
zamanımız yoktu.
Bu arada Napoli gerçekten ucuz.Eğer İtalya’da ucuz alışveriş
yapmak isterseniz Napoli’de yapın.Zaten her vitrinde “tutti saldi”
yazıyor.Mesela sezonda 100 Euro olan çok hoş bir elbiseyi 35 Euro’ya aldığım
için hala seviniyorum.Sadece yazlık değil geçen sezondan kalan çok ucuza çok
hoş giysiler de bulabilirsiniz.Yemek fiyatları da diğer şehirlere göre çok
ucuz.Biz rehberle ve grupla birlikte Pompei’de turist gruplarının gittiği bir
restaurantta Napolitan pizza veya kalamar, karides , Napolitan spagetti
dordurma ve içecekten oluşan bir menüyü canlı Napolitan müziklerle birlikte 15 Euro’ya yedik.Çok zaman geçiremediğimiz için daha fazla yemek fiyat bilgisi
veremiyorum ama alışveriş için Napoli gerçekten ucuz.
Sonra baktık saat 6’ya geliyor yürüdüğümüz caddeyi geri
döndük ve caddenin başına geldik ve Umberto Galerisi’ne girdik.Cam tavanlı,
içinde bir sürü mağaza ve kafeler olan, muhteşem mimarisi olan muhteşem bir
galeri.Biz gittiğimizde maalesef ki galeri tadilattaydı.Biraz dolaştık,
fotoğraf çekildik ve bir baktık ki galerinin tam karşısında müzik yapan bir grup. O kadar o kadar iyi bir gruptu ki
şarkı söyleyen adam mikrofonsuz caddeyi inletiyordu.Bayıldık. Bütün cadde
durmuş onları dinliyordu.Herkes çok doğaldı.Çalanlar, söyleyenler, dinleyenler..Yaşlı
bir kadın elinde yelpazesiyle dans ederek geçti.Biz herkesi, her şeyi
hayranlıkla izledik ve canlı, enerjik, doğal ve pozitif insanlardan pozitif
enerjileri alarak yolumuza devam ettik.
Artık buluşma vakti gelmişti .Grubumuzla buluştuk,
otobüsümüze bindik , Napoli evlerini ,evlerden sarkan çamaşırları, doğal
insanları,doğal Napoli’yi izleyerek , Napolitan müzikleri de dinleyerek Roma’ya
doğru yol aldık…
...FLORANSA
Sabah erkenden uyanıp Roma’nın tüm tarihini
,Napoli’yi, Pompei’yi, köyleri unutamayarak geride bırakıp yola çıktık ve
Rönesans’ın doğduğu şehre Floransa’ya doğru yol aldık.
Rönesans’ın beşiği , Dante’nin şehri,
Pinokyo’nun doğduğu yer…Michelangelo ve Davut Heykeli , Duomo Katedrali, Arno
Nehri, Signoria Meydanı ve heykeller ve Floransa…
Üzüm bağlarını, köyleri, yemyeşil yolları
geçerek yaklaşık 3,5 saat süren yolculuktan sonra Floransa’ya vardık ve
kendimizi sanatın kalbine bırakarak dar sokaklarda yürümeye koyulduk.
Vitrinleri, çok çok eskiden kalan kapı
zillerini, kapıları, evleri, panjurları, büyük bir titizlikle düzenlenmiş
çiçekli balkonları, düzeni, sadeliği ve şıklığı izleyerek , Güzel Sanatlar
Fakültesi’nin önünden geçerek,Davut Heykeli’nin orjinalinin bulunduğu Akademi
Galerisi’ne ve kalabalığa sadece bakarak ve bu kuyruk asla bitmez deyip
üzülerek , çok uzaktan fark edilen ,büyük,
ihtişamlı Duomo Katedraline vardık.
Renkleri, figürleri , dev kubbesi ,
Giotto’nun Çan Kule’si ve ihtişamı ile Duomo Katedrali sanki gökyüzüne kadar
uzanan, etkileyici , müthiş bir katedral.Rehberimizin anlattığına göre her bir
figürün anlamı var ve her figür farklı bir şey anlatıyor.Uzunca bir süre
katedrali izledikten ve rehberimizi dinledikten sonra Duomo Katedrali’ni
arkamızda bırakarak yolumuza devam ettik.Tiramisusu ile ünlü Gilli’nin önünden
geçip, yola pastel boya ile resim çizen çizerleri izledik ,ayakkabı
mağazalarına, indirime ve ayakkabılara hayranlıkla baktık , restaurantları ve
traroriaları geçerek heykeller meydanı
Signoria Meydanı’na geldik.
Neptün heykeli, Davut heykeli , Herakles ve
Cacus ,Medusa’nın kesik başını elinde tutan Perseus, Sabinleri anlatan
heykeller , Signoria Meydanı…
Hepsinin ayrı bir ruhu olan ve ilk
gördüğümde canlanacakmış hissi veren bu heykeller Rönesans’tan beri burada , bu
meydanda duruyor.Doğal ve etkileyici olan bu heykelleri inceleyip rehberimizden
her bir heykelin hikayesini dinledik.
Öğle saatiydi ve Signoria Meydan’ı aşırı
kalabalıktı. Rehberimizle birlikte Medici Ailesi’nin Sarayı'nın ve Uffizi
Galerisi’nin önünden geçerek Arno Nehri’ne doğru ilerledik.Medici Ailesi’nin
hikayesini ve yaptıklarını dinledik ve Arno Nehri’ni ve köprüleri izledik ve
akşam saat 7’ye kadar serbest zamanımız olduğunu öğrenerek çok sevindik ve
kendimizi Floransa’nın güzelliğine bıraktık.
Turumuzun dördüncü günü ve ilk defa bu
kadar uzun bir süre serbest zamanımız oldu.Roma’da ve Napoli’de koştuk koştuk
hep yetişmeye çalıştık.Ama Floransa’da neredeyse 5 saat serbest zamanımız
vardı.Bu kadar çok zamanda ne kadar çok şey yapılır diyoruz ama zaman o kadar
hızlı akıp geçiyor ki her şey ama her şey yarım kalıyor.
Müze cenneti Floransa’da isterseniz
müzeleri gezebilir, Dante’nin evini ziyaret edebilir, isterseniz kiliselere tek
tek girebilir, isterseniz bol bol alışveriş yapabilir, hediyelik eşyalar,
bebekler, biblolar,tahta Pinokyolar
alabilir, isterseniz harika yemeklerden yiyebilir, kafelerinde
oturabilir ya da sokaklarında boş boş doyasıya gezebilirsiniz.
Eğer Dante’nin evini görmek isterseniz
Signoria Meydanı'na çok yakın.Meydandan birkaç sokak ilerledikten sonra
rahatlıkla bulabilirsiniz.Dante’nin evi şu an bir müze ve altında bir trattoria
var.Biz yemeğimizi burada yedik. Müthiş bir yer.Yemekler çok güzel özellikle “ossobuco”
ve “Floransa bifteği” harika.Fiyatlar da
yüksek değil. Beyaz masa örtüleri, dar sokağa bakan küçük pencereler ve tüller,
beyaz kumaş peçeteler ki İtalya’nın her yerinde kumaş peçete kullanılıyor, şirin
ve şık bir yer.Pencereden dar sokağa bakınca acaba Dante ve Beatrec’i görür
müyüz?
Bu arada burası ayakkabı ve çanta
cenneti.Floransa’nın derisi meşhur.Floransa’nın sokaklarında bir sürü
ayakkabıcı ve bir sürü çantacı var ve fiyatlar çok uygun.Eğer vaktiniz olursa mağazaları
gezin.Ayakkabıları, geçen sezondan kalan çizme ve botları , yeni sezon çizme ve
botları çok uygun fiyata alabilirsiniz.Hem kaliteli hem de farklı model ve
renklerde çok hoş şeyler bulabilirsiniz. Hem alışveriş yapar hem de sıcak ,
samimi İtalyan insanıyla sohbet edersiniz.Bot aldığımız bir mağazanın sahipleri
iki kız kardeşti.Çok samimi, çok doğal ve çok dürüsttüler. Ayakkabı aldığımız
başka bir mağazadan çıkarken arkamızdan beş kişi el salladı.HarikaydılarJBir de İtalya’da en
çok dikkatimi çeken şey “teşekkür etmek” .Yine Floransa’da bir çanta
mağazasında alışveriş yaptıktan sonra masada duran kartlar çok hoşuma gitti ve
“alabilir miyim?” dedim ve satıcı kadın o kartı aldığım için bana “teşekkür
etti” .Bu harika bir şey ve İtalya’nın he yerinde bu böyle.Kafede oturup kahve
içtiğiniz için , restaurantta yemek yediğiniz için, alışveriş yaptığınız için ,
onlara soru sorduğunuz için ve daha bir sürü şey için insanlar teşekkür ediyor.
Aşırı kalabalık ve sıcaktan biraz olsun
uzaklaşabilmek için ve eski pastanelere yolculuk yapmak için Gilli harika bir
yer.Mermer masaları, ahşap sandalyeleri,
avizeleri ve şık perdeleri ile Gilli sizi eskiye götürebilir.Buranın
tiramisusu ünlü.Gerçekten de çok lezzetli.Floransa’da tiramisu yemek isterseniz
Gilli’yi tercih edebilirsiniz.
Bugün ne kadar da çok serbest zamanımız var
derken bir baktık ki buluşma vakti yaklaşmış.Floransa’da bir sürü şey yaptık
ama bir sürü şeyi de yapamadık.Duomo Katedrali’nin önünden iki kere geçtik ama
kalabalık hiç azalmadı, maalesef ki Akademi Galerisi’nin önünde ki uzun
kuyruklar da hiç bitmedi.Sanırım Floransa’ya bir daha gelmemiz gerekiyor ama
bahar aylarında.
Aşırı bir sıcak derken bir anda kopan
fırtına ve yaklaşan yağmur bulutları…Floransa gün içinde inanılmaz sıcaktı.Ama
akşamüzeri bir anda bir rüzgar çıktı.Tam da çok güzel bir büfeden sandviç
alıyorduk.Hemen dışarıda ki beyaz, şık masalar, şemsiyeler toplandı.Bu şirin
yerde biraz daha mı kalsak yoksa buluşma yerine mi gitsek derken baktık ki 15
dakikamız kalmış ve o şiddetli rüzgarda uçmamaya çalışarak Signoria
Meydanı'ndan heykellerin arasından geçerek Uffizi Galerisi’nin önüne geldik.
Tur arkadaşlarımızla ve rehberimizle
buluşup otobüsümüze doğru yürümeye koyulduk.Elimizde paketlerle yağmura
yakalanmamak için koşturduk ama birden beklenen yağmur başladı.Rehberimizle
birlikte bir galerinin içe sığındık ve neredeyse yarım saat çok şiddetli yağmur
yağdı.Yarım saat sonra yağmur dindi ve otobüsümüze doğru yürümeye devam
ettik.Gündüz aşırı sıcak ve ardından şiddetli yağmur.Yürürken yerden ateş
çıkıyordu sanki.Yolda Santa Croce Bazilikası’nı gördük.Dışarıdan harika
görünüyordu.Yavaş yavaş Arno Nehri kıyısına çıktık ve otobüsümüze ulaştık.
Güzel bir gündü, ama hala bitmedi.Sıcağın ,
yağmurun ve tüm güzelliklerin ardından rehberimizin ve şoförümüzün jestiyle
Floransa’yı tepeden görelim diye Michelangelo Tepesi’ne çıktık.Burası
harika.Tüm Floransa ayaklarımızın altında.Yağmur sonrası gün batımı ve güzel
Floransa tam karşımızda.Buradan Floransa’yı izleyip, Signoria Meydanı’nı,
heykelleri, Dante’yi, sokak sanatçılarını , ressamları, müzisyenleri hatırlayarak
ve Floransa’lı sevgili Pinokyo’yu hayal ederek günümüze son vermek için
yeşillikler içinde ki otelimize doğru yol aldık.
(Ertesi gün Toskana, daha sonra ki günlerde ise Venedik, Padova , Verona ve Garda gezilerimiz oldu.Onları da çok yakında buradan okuyabilirsiniz:))