7 Mart 2016 Pazartesi

İTALYA



İTALYA...

Çocukluğumuzun hayal ülkesine sonunda 2015 Temmuz’unda  bir haftalık tur aldık ve çok sevdiğimiz, çok merak ettiğimiz İtalya’ya gittik.Bir hafta boyunca yaşadığımız İtalya hatıralarımızı bu yazımda okuyabilirsiniz.

Bu güzel ülkeyi sevmemek mümkün değil..

Ciao İtalya…Ciao rüya ülke…

Hayal, masal, tiyatro sahnesi…

Şarkı söyleyen , müzik çalan ,samimi,  sürekli gülümseyen pozitif  insanlar…


Yaşayan ülke İtalya…

ÖNCE ROMA

İtalya saatiyle 09:30’da Roma’dayız.Yolculuğumuz tam iki saat sürdü.Tabii ki çok heyecanlıyız çünkü Roma’dayız.Havalimanından tur otobüsümüze bindik ve ilk durağımız 

Collesium




    Collesium  çoook uzun kuyruğu beklerim de girerim derseniz bayağı bir süre beklemeniz gereken müthiş bir yer ya da bizim gibi az zamanınız varsa aralardan içeriyi görmeye çalışabilirsiniz. Otobüsten indikten sonra önce turist yoğunluğunun içinden geçerek ve bir kapıya ulaşarak girdik Collesium’a.Bayılırım eski şehirlerin kapılarından girip tarihe akmaya. Collesium kocaman bir arena.Baktıkça kendinizi tarihin sonsuz derinliklerinde hissedeceksiniz.



   Nerede buluşsak acaba Collesium’un önünde mi? Collesium  ile ilgili çok şey anlatılır.Gladyatör savaşları, mitolojik gösteriler…Ama bu anlatılanların dışında çok önceleri Collesium  bir buluşma yeriymiş.Akşam 19.00’da buluşup oradan Venezia Meydanı’na ilerleyip Pantheon’u geçip Navona Meydanın’da bir yemek yermiyiz acaba?Yoksa uzunca bir cadde geçip İspanyol merdivenlerine mi ilerleriz?Tabii ki günümüzde.Peki ya yıllar yıllar önce de böyle miydi acaba…
   Collesium’dan Roma’da gezilecek yerlere gitmek çok kolay.Venedik Meydanı zaten çok yakın.Oradan da yüreyerek kolaylıkla İspanyol Merdivenlerine, Aşk Çeşmesine, Navona Meydanı’na gidilebilir.Eğer elinizde bir şehir haritanız olursa her yeri kolaylıkla bulabilirisiniz.

    Collesium’um gece ışıklandırılmış hali de müthiş.Eğer fırsatınız olursa görün derim.




Venezia Piazza (Venedik Meydanı)

     Kimilerinin beyaz pasta dediği , kimilerine göre sanatsal değerinin olmadığı düşünülen, Kral Emanuel’e itafen yapılmış bu kocaman anıtın olduğu büyük bir meydan Venezia Meydanı.



   Venezia Meydanı merkezi bir yer.Buradan Collesium’a, anıttan karşıya geçince de Via del Corsa caddesi’nden  Navona Meydanı'na, Aşk Çeşmesi'ne, İspanyol Merdivenleri'ne rahatlıkla gidilebilir. Eğer alışveriş yapmak isterseniz Via del Corsa’yı turlayabilirsiniz.Hatta ara sokaklara bile girebilirsiniz.Çünkü çok mağaza var.Ama gündüz.Çünkü akşam mağazaların hepsi kapalı.  
  

  Meydanda bir de eski Venedik Elçiliği binası var.Zamanında Musollini İkinci Dünya Savaşı'na girildiğini bu binadaki balkondan duyurmuş.



   Gündüz burada durma imkanımız yoktu ama gece serbest zamanda geçtik meydandan.Işıl ışıl bir meydan, turistler, ressamlar..Yoğun trafik akışı.Karşıdan karşıya nasıl geçeceğiz derken yaya geçidinde anında duran arabalar …





   Hem gündüz hem gece görülmeye değer canlı, hareketli bir meydan Venezia Piazza…

Ve   Fontana di Trevi…(Aşk Çeşmesi)

   Cüzdanı karıştırdım ve geçen seneden kalan centleri sağ elimizle sol taraftan hoop aşk çeşmesine.Ben buraya her sene gelmek istiyorum.Tadilattaydı ama yine de küçücük bir havuz bize yetti.Kalabalığın arasından geçip dileklerimizi tutup paralarımızı attık havuza.Umarım bir daha geliriz.


   Tabii ki turist akınına uğramış yerlerden biri aşk çeşmesi.Üç yol ağzında kocaman bir çeşme.Ara sokaklarda pizzacılar, makarnacılar, dondurmacılar, cafeler..Her yer tıklım tıklım.İsterseniz oturup yemek yiyebileceğiniz, isterseniz ayakta atıştırabileceğiniz bir sürü yer var.


   Burada sadece bir saatlik serbest zamanımız olduğundan hızlıca gözümüze bir yer kestirip oturduk ve ev yapımı makarna yedik.Soslar müthiş.Çok lezzetli .Makarnanın yanında parmesan peyniri ve ekmek de ikram edildi. Burada yediğim dört peynirli makarnayı hala unutamıyorum ve çok özlüyorum. Yemek yediğimiz yer bir ristorante - pizzeria.Ön taraf ve arka taraf olarak ikiye ayrılmış.Biz ön taraftaki yol kenarında ki masalardan birine oturduk.Masalarda kumaş örtüler ve kırmızı - beyaz kareli kumaş peçeteler vardı.Burası küçük, sade ve çok şık bir yer.Bir de kocaman bir taş fırın var.Pizzalar bu taş fırında pişiyor.Bu şirin yerde yemek yemek çok güzeldi.


   Eğer Aşk Çeşmesi çevresinde alışveriş yapmak isterseniz bir sürü hediyelik eşya bulabilirsiniz.Özellikle tahta pinokyolar ve bebekler harika.



Burada her şey harika ama maalesef ki ayrılma vakti.Aşk Çeşmesi'ne elveda diyerek İspanyol Merdivenleri’ne doğru yol alıyoruz…

İspanyol Merdivenleri

   Aşk Çeşmesi'nden sonra İspanyol Merdivenleri’ne doğru yürümeye hatta koşmaya başladık.Temmuz’un ortası , hava inanılmaz sıcak ,her şey harika ve gezmemiz gereken daha çok yer var.Vitrinler , cafeler, ristoranteler, evler, her şey estetik. Yeşil panjurlar, çiçekli balkonlar hiçbir güzelliği kaçırmak istemiyorum.


Yürürken karşımıza Bernini’nin evi çıkıyor.


   Bernini bu kapıdan kim bilir kaç kere girdi, o balkondan kaç kere baktı, o pencerenin önünde kim bilir ne hayaller kurdu…
   Ve hızlıca ilerlemeye devam ediyoruz..Özenle süslenmiş vitrinleri, mağazaları, cafeleri , dondurmacıları geçtikten sonra karşımızda bir meydan, bir çeşme ve İspanyol Merdivenleri.



    Burada o kadar az serbest zamanımız vardı ki ancak hızlıca fotoğraf çektirebildik ve koşa koşa Pompi’den tiramisu alıp , azıcık İspanyol Merdivenleri'nde oturabildik.Öğleden sonra güneş tepede , bu kalabalıkta merdivenlerde yer bulup az da olsa  oturabildiğimize seviniyoruz.
  Bir sürü ara sokak ve cafeler , restaurantlar, pizzacılar, dondurmacılar, tiramisu…Alışveriş yapmak  için de bir sürü mağaza var. Ertesi gün ekstra geziye katılmayan arkadaşlar burada  çok güzel vakit geçirmişler.Buraları keşfetmek için gerçekten de uzun bir zaman gerekiyor. Bu arada Pompi Via della Croce sokakta.Tiramisularını kesinlikle öneririm.Biz klasik ve çilekli olarak iki çeşit aldık.Harikaydı.


   İspanyol Merdivenlerinden sonra meydanlar şehri Roma’da yürümeye devam.Sırada ki meydan Popolo Meydanı.


Popolo Meydanı

     Elimizde tiramisular.Hem yiyiyoruz hem koşuyoruz, hem de hiçbir ayrıntıyı kaçırmamaya çalışıyoruz.Bir yandan fotoğraf çekip bir yandan da bu güzel tiramisuyu yiyebildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyoruz. Roma tarihini izleyerek, cadde boyunca yürüyerek ilerliyoruz.Ve yine bir sürü güzelliğin içinden geçip Popolo meydanına yani Halk Meydanı’na giriyoruz. 



    Mimari olarak büyüleyici bir meydan.Kocaman bir kapıdan giriliyor ve meydanda Roma’nın kuruluşunu anlatan bir sürü heykel var.Meydanda çok güzel iki tane de kilise var.Kapıdan girip, meydandan geçip ,meydana çıkan caddelerden Roma’ya rahatlıkla akılır.Her yol Roma’ya çıkar…






Vatikan

  Hiç durmadan dinlenmeden sokak arasındaki pazara bile bakamadan hızlıca ilerleyip , otobüsümüze de binip Tiber Nehri üstünden doğru Vatikan’a.
 

   Sen Pietro’yu göreceğim Michelangelo’yu göreceğim diye hayal kurarken bir baktık ki metrelerce ama metrelerce uzun bir kuyruk.Günlerden Pazar ve öğleden sonra.İnanılmaz kalabalık. San Pietro Bazilikası’na kolsuz ve kısa etekle girilmediğinden elbisemi bile ona göre ayarlamıştım gitmeden önce. Ama maalesef ancak dışarıda ki sanat eserlerini görebildik, Bazilaka’yı dışarıdan izleyebildik.San Pietro Bazilikası Barok tarzda yapılmış 60 bin kişi kapasiteli çok büyük bir kilisedir.Kubbesinin yapımını Michelangelo başlatmıştır.Bazilika’nın içinde  Michelangelo ve Bernini gibi önemli sanatçıların eserleri var.Ama biz hiçbirini göremedik.Umarım ileriki bir zamanda hepsini görürüz.Biz de Vatikan’da yürüdük ve merdivenlerde oturduk, bir sürü heykeli inceledik.Bernini’nin tasarladığı meydanda dolaştık.Koruma görevinde ki İsviçre askerlerini gördük.Aslında Vatikan’da daha çok fazla tarihi eser var.Bunlar için Vatikan Müzelerini ve Sistine Şapelini de gezebilirsiniz.


   Vatikan'a da elveda diyerek  otobüse biniyoruz ve  doğru otele.Otele yerleşiyoruz, biraz dinleniyoruz, hazırlanıyoruz ve ekstra Roma gece gezisi.


Navona ve Pantheon

   Çizerler, karikatürüstler, sokak müzisyenleri, gösteriler, bol çiçekli balkonlar San’t Agnese kilisesi, Bernini’nin Dört Nehir Çeşmesi, yan yana dizilmiş bir sürü ristorante, trattoria, cafe…


   60’lı yıllarda çekilmiş bir Sofia Loren filmi izledim.Film bu meydanda geçiyor.O zamanlar Restaurantların, cafelerin hiç biri yok, trafiğe açık bir meydan.Sanırım zamanla turist yoğunluyla böyle şekillendi.Bu meydanda kendini sadece kalabalığa bırak zaman çok hızlı geçiyor.
    Rehberimizle birlikte Navona Meydanı'ndan sonra bir ara sokaktan geçip bir caddeyi aşıp, biraz yürüyüp, bir  kaç küçük meydan geçip Pantheon’a gidiyoruz.


     Pantheon benim Roma’da en çok büyülendiğim yer oldu.Çok doğal bir yer sanki, kendiliğinden oluşmuş bir yer gibi.. Pantheon Antik Roma’da tüm tanrılar için bir tapınak olarak yapılmış ve günümüze kadar korunmuş.Biz gittiğimizde Pantheon’un önünde şarkılar söyleyen bir grup vardı.Burası küçük olmasına rağmen yoğun ve hareketli bir meydan.Burada yemek yemek için bir sürü restaurant var.Eğer ara sokaklara girerseniz müthiş binalar ve küçücük,  çok güzel meydanlar  göreceksiniz.İsterseniz bu ara sokaklarda da yemek yemek için çok şık ve şirin yerler bulabilirsiniz.Bir de Pantheon’un tam karşısında ki ara sokaktan girince sol tarafta, kilisenin karşısında San Crispino adında bir dondurmacı var.Rehberimiz önerdi.Gerçekten harika.Biz ertesi gece ballı ve karamelli iki çeşit yedik.Hiç öyle dondurma yediğimi hatırlamıyorum, krema gibi yumuşak ve harikaydı.

     Rehberimiz Pantheon meydanında bizi bıraktı  21.30’da Navona Meydanı’nda Bernini Çesmesi önünde buluşma noktası verdi.Biz de Navona Meydanı’na geri döndük. Pantheon ve Navona arası 10 dakika kadar sürüyor.Dar ara sokaklardan geçiliyor.Bu sokaklarda bir sürü , çeşit çeşit mağaza var.Vitrinleri izleyerek Navona Meydanına ulaştık.


   Burada ki asıl amacımız bu akşam Baffetto’ya gitmek.Baffetto Roma’da ün salmış bir pizzacı.Roma’ya kadar geliriz de Baffetto’ya gitmez miyiz?Tabii ki gideriz.Museo di Roma’nın orada ki  Via di Pasquino sokaktan gir yolun sonundan sağa dön Via del Governo Vecchio sokaktan ilerle tam karşında Baffetto.




    Aman tanrım uzun bir kuyruk.Bekliyoruz, bekliyoruz, bekliyoruz…Yukarıda ki masalar boşalıyor ama iki kişi olduğumuz için dört kişilik masaya bizden sonra ki dört kişi oturuyor.Önümüzde biri Fransız biri İspanyol iki bayan aynı masada oturmayı teklif ediyor ve  kabul ediyoruz.Sonunda bize de sıra geliyorJ

   Baffetto iki katlı çok şirin bir yer.Giriş katta bir taş fırın var ve o güzel pizzalar bu taş fırında pişiyor.Tahta dar merdivenlerden yukarıya çıkıyoruz.Tahta masalar, tahta tavanlar, eski havasını koruyan bir yer.Ve ve ve tabii ki pizzalar.Bir harika.İncecik,çıtır çıtır ve kocaman.Baffetto’da çok çeşitli pizzalar var.Burada her şey çok lezzetli. 




   Bu geleneksel , muhteşem  pizzacıya grazie diyerek elveda ediyoruz ve buluşma yerimize doğru koşturuyoruz.Giderken Baffetto’nun yanında ki dondurmacıdan iki de dondurma alıyoruz.Bu güzel Roma akşamını Collesium’u ve Vatikanı da  tekrar görerek sonlandırıyoruz.


Castel Gandolfo ve Nemi

   Bugün ki gezimiz köyler.Bir ülkenin kültürünü tam anlamıyla anlamak için aslında büyük şehirlerden çok yerele, köylere gitmek gerekiyor bence.Bütün doğallık orada.Turumuz çok güzeldi ama keşke forklorik dans gösterisi izleyebilseydik ya da yerel müzikler dinleyebilseydik!
    Sabah erkenden kalkıp yine düştük yollara.Roma’dan yaklaşık bir saat kadar gidip Castel Gandolfo köyüne vardık.Tabii ki otobüs köyün merkezine girmiyor.Köyün merkezine gitmek için otoparkta otobüsümüzden inip bir alt geçitten geçip köyün merkezine doğru yürümeye başladık.Minik minik renrarenk evler, panjurlar, balkonlarda çiçekler, çamaşırlar…Her yer rengarenk, yemyeşil ve her yer tertemiz.





    Bir kapıdan giriliyor Castel Gandolfo’ya.Girer girmez solda Papa’nın yazlık evi var.Çok güzel  kocaman bir ev.Biraz ilerde de bir meydan  ve meydanda da bir çeşme var.Meydan evlerle ve mağazalarla çevrelenmiş.



    Meydandan aşağıya doğru yürüyüp sola dönünce vavvvv.Bir göl ve inanılmaz bir göl manzarası.Albano Gölü.Bu göl çok büyük krater bir göl.O kadar güzel bir manzarası var ki saatlerce oturup bu manzara izlenebilir.Her yer yemyeşil, çiçekler, bol oksijen,göl...Buradan ayrılmayı kim ister.





    Her göreni etkileyen Albano Gölü’nü de gördükten sonra rehberimiz yanlış hatırlamıyorsam 45 dakikalık bir serbest zaman veriyor. Kendimizi bu güzel köyün sokaklarına bırakıyoruz.Sabah erken ama insanlar çoktan uyanmış.Dükkanlardan buongiorno sesleri(azıcık İngilizce ile bir sürü sohbep).Yelpazelerini alıp evlerinin önüne oturmuş yaşlı teyzeler, şık kıyafetlerin olduğu butikler, süslenmiş kapılar, çiçek dolosu balkonlar, sokak lambaları,temizlik, kurutulmuş biberler, eskiye verilen değer…




   Nereye baksak bir güzellik görüyoruz.Her yer özenle süslenmiş ve tertemiz.Köyde hoş restaurantlar ve cafeler de var.İsterseniz buralarda da zaman geçirebilirsiniz.Meydanda hediyelik eşya satan dükkanlar var.Buralardan alışveriş yapabilirsiniz.İsterseniz çok şık kıyafetler satan butikler var.Buralara da bakabilirsiniz.




  Ve ve ve dünyanın ilk postahanesi.Evet evet dünyanın ilk postahanesi Castel Gandolfo köyünde.Köy meydanında bir duvarda bir postahane.Çok heyecan verici.Çocukken sıksık mektup yazardık. Bayramlarda , yeni yıllarda muhakkak kart atardık.Şimdi karşımızda dünyanın ilk postahanesi duruyor.Aaaa.Tabi ki hemen koşa koşa bir kart , bir zarf ve bir pul aldık.Yanımızda kalem yoktu ama satıcı kadından bir kalem rica ettik ve hızlıca yazıp attık zarfımızı postahaneden.Bu çok güzel bir duygu.On beş gün sonra kart geldi ve çok mutlu olduk.Artık Castel Gandolfo’dan çok büyük bir hatıramız var.

    Ve sonunda buluşma vakti geldi.Üzülerek hem de çok üzülerek Castel Gandolfo’ya elveda…Ama şirin mi şirin bir başka köye merhaba…

Nemi


    Bir yanda masmavi bir, göl bir yanda çilek tarlaları, rengarenk eski köy evleriyle çilek kokan bir köy Nemi köyü.
  Castel Galdolfo’dan çıkıp ,yarım saat kadar gidip, yemyeşil yollardan geçip çeşmelerinden sodalı su akan, böğürtlenle ve çilekle dolu Nemi köyüne vardık.

   Köye girer girmez soslarla, çileklerle, böğürtlenlerle dolu bir dükkan karşıladı bizi.Trüf mantarı sosları, enginarlı sos, acı sos hepsinden ama hepsinden tadabilirsiniz.İsterseniz tezgahta yıkanıp hazırlanmış çileklerden ve böğürtlenlerden de satın alabilirsiniz.Buradan alışverişimizi yaptıktan sonra bir başka dükkana doğru ilerliyoruz.Burada da bir sürü farklı meyve likörünün tadına bakabilir, çilek marmelatı satın alabilirsiniz.İsterseniz çilekli turtalardan yiyebilir yanın da latte ya da başka bir kahve içebilirsiniz.






     Sonra o güzel Nemi gölünü görmek ve çilek tarlalarını izlemek için sokaklarda yürümeye koyulduk.Yukarıya doğru uzanan dar sokaklar, çamaşırlar, rengarenk çiçekler, güzellik güzellik güzellik…






    İsterseniz siz de masmavi Nemi gölünü, çilek tarlalarını izleyebilir, dar sokaklarda yürüyebilir, sessizliğin, güzelliğin ve çilek kokusunun tadını çıkarabilirsiniz.

    Köylerden sonra Castel Romano Outlet Alışveriş Merkezine gittik.Burada da yanlış hatırlamıyorsam iki saatlik serbest zamanımız vardı.Bir sürü mağaza var.İndirimler de bayağı iyi.İsterseniz buradan da alışveriş yapabilirsiniz.

       Roma'da ki ikinci günümüzü de güzel mi güzel köyleri ve Castel Romano'yu gezerek geçirdik.Akşam da ekstra tur olmamasına rağmen rehberimizle birlikte tekrar Roma'nın merkezine gittik.Rehberimiz bizi Venedik Meydanı'nda bıraktı.Biz de oradan Navona Meydanı'na gittik.Meydanda akşam yemeği yemek güzeldi.Bu  Roma akşamını da muhteşem Roma dondurmasından yiyerek kapattık.
     
VE POMPEİ VE NAPOLİ...

   Pompei
   Bugün daha sıcağa, daha güneye Pompei’ye ve Napoli’ye gidiyoruz.
      Yine erkenden uyanıp, hazırlanıp yola çıktık ve yaklaşık üç buçuk saat süren yolculuktan sonra ihtişamlı Vezüv’ün eteklerine,Pompei’ye vardık.





     Hakkında çok şey yazılıp çizilen, filmler çekilen yüzyıllar öncesinin şehri Pompei karşımızda.
    Küllerin ardından kalan bu efsanevi şehri görmek için yine herkes kuyruğa girmiş , yine herkes adım adım ilerliyor ve yine herkes şehrin sokaklarını dolduruyordu.
   Şu an görünürlerde deniz olmaza da çok çok eskiden Pompei deniz kenarında güzel mi güzel  bir şehirmiş.Tiyatro ,evler, hamamlar,spor alanları , freskler ve daha bir sürü şey bugün Pompei’den arda kalanlar.




     Yüzyıllar yüzyıllar öncesinde Pompei halkı güzel güzel yaşarken bir gece ansızın Vezüv patlar ve tüm Pompei lavların altında kalır.Patlamadan önceki günlerde ardarda depremler yaşayan Pompei bir gece, kötülüklerden korunmak için bir festival düzenler  ve  ama tam da o gece Vezüv patlar.Lavlar tüm Pompei’yi kaplar.Nereye kaçacağını bilemeyen insanlar oradan oraya koşturur, kaçıp ölümden kurtulamaya çalışır. Vezüv’ün kızgın lavlarına karşı koyamayan herkes, her şey küllerle birlikte küle döner ama yıllar yıllar sonra bir arkeolog yaptığı kazılarda kullandığı bir sıvıyla külleşmiş insanları taş halinde çıkarır. Bugün Pompei’ye gittinizde dua eden bir adam veya  bir bebek veya kurtulmaya çalışan bir hayvan göreceksiniz.




    O zamanlar bir liman şehri ve ticaret merkezi olan Pompei çok gelişmiş bir şehirmiş.Gezerken o kadar çok şeye aaa dedik ki örneğin yaya geçidine, fresklere, özellikle Pompei Kralı’nın evindeki şair freskine,  hamamlara, öküz arabalarının tekerlek izlerine, yol  kenarlarında yemek dağıtmak için kullanılan ocaklara, büyük mü büyük spor alanlarına,terzilik , marangozluk gibi meslek gruplarına ait odalara...










    İşte Pompei böyle güzel ve önemli ama maalesef ki çok trajik bir hikayesi olan bir şehir.Bence kesinlikle görülmesi gereken bir yer hatta uzun uzun gezilmesi gereken bir yer ama artık ayrılma vakti.Çocukluğumda bir belgeselde izlediğim bu antik şehre artık elveda diyoruz ve Napoli’ye doğru yol alıyoruz.

     Napoli
    Castel Nuovo Şatosu, San Carlo Tiyatrosu, Umberto Galerisi, dar sokaklar, kurutulmuş biberler, kocaman limonlar, sert mi sert limoncello, Napolitan Pizza, Napolitan müzikler, sokaklarda şarkı söyleyen insanlar ,denizden tepeye doğru uzanan bir şehir..Napoli..
   Sabahtan öğlene kadar Pompei’yi bitirip , Napolitan pizzalarımızı da yedikten sonra yaklaşık yarım saat gidip Vezüv’ün tam karşısına, liman şehri Napoli’ye vardık. 



    Limanı geçip , Castel Nuovo Şatosu’nu hayranlıkla izledikten sonra otobüsümüzle şehir merkezine doğru ilerledik.


     İtalya’nın güneyindeyiz ve hava oldukça sıcak.Otobüsümüz bizi San Carlo Tiyatrosu’nun önünde bıraktı.Dünyaca ünlü muhteşem San Carlo Tiyatrosu’nun önündeyiz. 


    Açık kapılardan içeriyi izleyerek ve afişlere bakarak hızlıca tiyatronun önünden ilerliyoruz ve kocaman  bir meydana geliyoruz. Piazza Plebiscito  .


     Burası bir tarafı San Carlo’ya bakan bir tarafında San Francesco di Paola  kilisesi bulunan ve diğer tarafında Piazza del Plebiscito yani kraliyet sarayı olan çok büyük bir meydan.Eğer deniz kıyısına inip Vezüv’ü görmek istiyorum derseniz meydandan aşağıya doğru ilerleyebilirsiniz.Ama isterseniz karşıya geçip Umberto Galerisi’nin önünden ilerleyerek şehre akabilirsiniz tabii ki Umberto Galerisi'ni gezdikten sonra ya da meydan civarında ki kafelerde oturup şehri izleyebilirsiniz.Biz önce biraz deniz kıyısına doğru yürüdük ve hem Vezüv’ü seyrettik hem de Napoli sahilini gördük.Deniz ve liman muhteşem, sahil sakin ve kocaman Vezüv tam karşıda.Sonra  tekrar meydandan geçip müthiş mi müthiş Umberto Galerisi'ni dışarıdan inceleyerek, Napoli’nin ara sokaklarını , kurutulmuş biberleri, limonları, Napoli evlerini,balkonları, balkonlardan sarkan çamaşırları, panjurları, pasajları izleyerek ve caddede ki mağazalara tek tek girerek uzun mu uzun caddede ilerledik.Yanlış hatırlamıyorsam Napoli’de iki, iki buçuk saat kadar serbest zamanımız vardı.İsterdik ki Dante Meydanı’na kadar yürüyüp Napoli’yi daha fazla gezip daha fazla görelim ama maalesef Dante Meydanı’na kadar gidip geri dönecek kadar yeterli serbest zamanımız yoktu. 







   Bu arada Napoli gerçekten ucuz.Eğer İtalya’da ucuz alışveriş yapmak isterseniz Napoli’de yapın.Zaten her vitrinde “tutti saldi” yazıyor.Mesela sezonda 100 Euro olan çok hoş bir elbiseyi 35 Euro’ya aldığım için hala seviniyorum.Sadece yazlık değil geçen sezondan kalan çok ucuza çok hoş giysiler de bulabilirsiniz.Yemek fiyatları da diğer şehirlere göre çok ucuz.Biz rehberle ve grupla birlikte Pompei’de turist gruplarının gittiği bir restaurantta Napolitan pizza veya kalamar, karides , Napolitan spagetti dordurma ve içecekten oluşan bir menüyü canlı Napolitan müziklerle birlikte 15 Euro’ya yedik.Çok zaman geçiremediğimiz için daha fazla yemek fiyat bilgisi veremiyorum ama alışveriş için Napoli gerçekten ucuz.
   Sonra baktık saat 6’ya geliyor yürüdüğümüz caddeyi geri döndük ve caddenin başına geldik ve Umberto Galerisi’ne girdik.Cam tavanlı, içinde bir sürü mağaza ve kafeler olan, muhteşem mimarisi olan muhteşem bir galeri.Biz gittiğimizde maalesef ki galeri tadilattaydı.Biraz dolaştık, fotoğraf çekildik ve bir baktık ki galerinin tam karşısında müzik yapan  bir grup. O kadar o kadar iyi bir gruptu ki şarkı söyleyen adam mikrofonsuz caddeyi inletiyordu.Bayıldık. Bütün cadde durmuş onları dinliyordu.Herkes çok doğaldı.Çalanlar, söyleyenler, dinleyenler..Yaşlı bir kadın elinde yelpazesiyle dans ederek geçti.Biz herkesi, her şeyi hayranlıkla izledik ve canlı, enerjik, doğal ve pozitif insanlardan pozitif enerjileri alarak yolumuza devam ettik.



     Artık buluşma vakti gelmişti .Grubumuzla buluştuk, otobüsümüze bindik , Napoli evlerini ,evlerden sarkan çamaşırları, doğal insanları,doğal Napoli’yi izleyerek , Napolitan müzikleri de dinleyerek Roma’ya doğru yol aldık…

...FLORANSA    

   Sabah erkenden uyanıp Roma’nın tüm tarihini ,Napoli’yi, Pompei’yi, köyleri unutamayarak geride bırakıp yola çıktık ve Rönesans’ın doğduğu şehre Floransa’ya doğru yol aldık.
  Rönesans’ın beşiği , Dante’nin şehri, Pinokyo’nun doğduğu yer…Michelangelo ve Davut Heykeli , Duomo Katedrali, Arno Nehri, Signoria Meydanı ve heykeller ve Floransa…
   Üzüm bağlarını, köyleri, yemyeşil yolları geçerek yaklaşık 3,5 saat süren yolculuktan sonra Floransa’ya vardık ve kendimizi sanatın kalbine bırakarak dar sokaklarda yürümeye koyulduk.





 Vitrinleri, çok çok eskiden kalan kapı zillerini, kapıları, evleri, panjurları, büyük bir titizlikle düzenlenmiş çiçekli balkonları, düzeni, sadeliği ve şıklığı izleyerek , Güzel Sanatlar Fakültesi’nin önünden geçerek,Davut Heykeli’nin orjinalinin bulunduğu Akademi Galerisi’ne ve kalabalığa sadece bakarak ve bu kuyruk asla bitmez deyip üzülerek , çok uzaktan fark edilen ,büyük,  ihtişamlı Duomo Katedraline vardık.

  Renkleri, figürleri , dev kubbesi , Giotto’nun Çan Kule’si ve ihtişamı ile Duomo Katedrali sanki gökyüzüne kadar uzanan, etkileyici , müthiş bir katedral.Rehberimizin anlattığına göre her bir figürün anlamı var ve her figür farklı bir şey anlatıyor.Uzunca bir süre katedrali izledikten ve rehberimizi dinledikten sonra Duomo Katedrali’ni arkamızda bırakarak yolumuza devam ettik.Tiramisusu ile ünlü Gilli’nin önünden geçip, yola pastel boya ile resim çizen çizerleri izledik ,ayakkabı mağazalarına, indirime ve ayakkabılara hayranlıkla baktık , restaurantları ve traroriaları geçerek  heykeller meydanı Signoria Meydanı’na geldik.







  Neptün heykeli, Davut heykeli , Herakles ve Cacus ,Medusa’nın kesik başını elinde tutan Perseus, Sabinleri anlatan heykeller , Signoria Meydanı…



   Hepsinin ayrı bir ruhu olan ve ilk gördüğümde canlanacakmış hissi veren bu heykeller Rönesans’tan beri burada , bu meydanda duruyor.Doğal ve etkileyici olan bu heykelleri inceleyip rehberimizden her bir heykelin hikayesini dinledik.


  Öğle saatiydi ve Signoria Meydan’ı aşırı kalabalıktı. Rehberimizle birlikte Medici Ailesi’nin Sarayı'nın ve Uffizi Galerisi’nin önünden geçerek Arno Nehri’ne doğru ilerledik.Medici Ailesi’nin hikayesini ve yaptıklarını dinledik ve Arno Nehri’ni ve köprüleri izledik ve akşam saat 7’ye kadar serbest zamanımız olduğunu öğrenerek çok sevindik ve kendimizi Floransa’nın güzelliğine bıraktık.
  Turumuzun dördüncü günü ve ilk defa bu kadar uzun bir süre serbest zamanımız oldu.Roma’da ve Napoli’de koştuk koştuk hep yetişmeye çalıştık.Ama Floransa’da neredeyse 5 saat serbest zamanımız vardı.Bu kadar çok zamanda ne kadar çok şey yapılır diyoruz ama zaman o kadar hızlı akıp geçiyor ki her şey ama her şey yarım kalıyor.
  Müze cenneti Floransa’da isterseniz müzeleri gezebilir, Dante’nin evini ziyaret edebilir, isterseniz kiliselere tek tek girebilir, isterseniz bol bol alışveriş yapabilir, hediyelik eşyalar, bebekler, biblolar,tahta Pinokyolar  alabilir, isterseniz harika yemeklerden yiyebilir, kafelerinde oturabilir ya da sokaklarında boş boş doyasıya gezebilirsiniz.
 Eğer Dante’nin evini görmek isterseniz Signoria Meydanı'na çok yakın.Meydandan birkaç sokak ilerledikten sonra rahatlıkla bulabilirsiniz.Dante’nin evi şu an bir müze ve altında bir trattoria var.Biz yemeğimizi burada yedik. Müthiş bir yer.Yemekler çok güzel özellikle “ossobuco” ve “Floransa bifteği”  harika.Fiyatlar da yüksek değil. Beyaz masa örtüleri, dar sokağa bakan küçük pencereler ve tüller, beyaz kumaş peçeteler ki İtalya’nın her yerinde kumaş peçete kullanılıyor, şirin ve şık bir yer.Pencereden dar sokağa bakınca acaba Dante ve Beatrec’i görür müyüz?



  Bu arada burası ayakkabı ve çanta cenneti.Floransa’nın derisi meşhur.Floransa’nın sokaklarında bir sürü ayakkabıcı ve bir sürü çantacı var ve fiyatlar çok uygun.Eğer vaktiniz olursa mağazaları gezin.Ayakkabıları, geçen sezondan kalan çizme ve botları , yeni sezon çizme ve botları çok uygun fiyata alabilirsiniz.Hem kaliteli hem de farklı model ve renklerde çok hoş şeyler bulabilirsiniz. Hem alışveriş yapar hem de sıcak , samimi İtalyan insanıyla sohbet edersiniz.Bot aldığımız bir mağazanın sahipleri iki kız kardeşti.Çok samimi, çok doğal ve çok dürüsttüler. Ayakkabı aldığımız başka bir mağazadan çıkarken arkamızdan beş kişi el salladı.HarikaydılarJBir de İtalya’da en çok dikkatimi çeken şey “teşekkür etmek” .Yine Floransa’da bir çanta mağazasında alışveriş yaptıktan sonra masada duran kartlar çok hoşuma gitti ve “alabilir miyim?” dedim ve satıcı kadın o kartı aldığım için bana “teşekkür etti” .Bu harika bir şey ve İtalya’nın he yerinde bu böyle.Kafede oturup kahve içtiğiniz için , restaurantta yemek yediğiniz için, alışveriş yaptığınız için , onlara soru sorduğunuz için ve daha bir sürü şey için insanlar teşekkür ediyor.
   Aşırı kalabalık ve sıcaktan biraz olsun uzaklaşabilmek için ve eski pastanelere yolculuk yapmak için Gilli harika bir yer.Mermer masaları, ahşap sandalyeleri,  avizeleri ve şık perdeleri ile Gilli sizi eskiye götürebilir.Buranın tiramisusu ünlü.Gerçekten de çok lezzetli.Floransa’da tiramisu yemek isterseniz Gilli’yi tercih edebilirsiniz.

   Bugün ne kadar da çok serbest zamanımız var derken bir baktık ki buluşma vakti yaklaşmış.Floransa’da bir sürü şey yaptık ama bir sürü şeyi de yapamadık.Duomo Katedrali’nin önünden iki kere geçtik ama kalabalık hiç azalmadı, maalesef ki Akademi Galerisi’nin önünde ki uzun kuyruklar da hiç bitmedi.Sanırım Floransa’ya bir daha gelmemiz gerekiyor ama bahar aylarında.



  Aşırı bir sıcak derken bir anda kopan fırtına ve yaklaşan yağmur bulutları…Floransa gün içinde inanılmaz sıcaktı.Ama akşamüzeri bir anda bir rüzgar çıktı.Tam da çok güzel bir büfeden sandviç alıyorduk.Hemen dışarıda ki beyaz, şık masalar, şemsiyeler toplandı.Bu şirin yerde biraz daha mı kalsak yoksa buluşma yerine mi gitsek derken baktık ki 15 dakikamız kalmış ve o şiddetli rüzgarda uçmamaya çalışarak Signoria Meydanı'ndan heykellerin arasından geçerek Uffizi Galerisi’nin önüne geldik.
   Tur arkadaşlarımızla ve rehberimizle buluşup otobüsümüze doğru yürümeye koyulduk.Elimizde paketlerle yağmura yakalanmamak için koşturduk ama birden beklenen yağmur başladı.Rehberimizle birlikte bir galerinin içe sığındık ve neredeyse yarım saat çok şiddetli yağmur yağdı.Yarım saat sonra yağmur dindi ve otobüsümüze doğru yürümeye devam ettik.Gündüz aşırı sıcak ve ardından şiddetli yağmur.Yürürken yerden ateş çıkıyordu sanki.Yolda Santa Croce Bazilikası’nı gördük.Dışarıdan harika görünüyordu.Yavaş yavaş Arno Nehri kıyısına çıktık ve otobüsümüze ulaştık.
  Güzel bir gündü, ama hala bitmedi.Sıcağın , yağmurun ve tüm güzelliklerin ardından rehberimizin ve şoförümüzün jestiyle Floransa’yı tepeden görelim diye Michelangelo Tepesi’ne çıktık.Burası harika.Tüm Floransa ayaklarımızın altında.Yağmur sonrası gün batımı ve güzel Floransa tam karşımızda.Buradan Floransa’yı izleyip, Signoria Meydanı’nı, heykelleri, Dante’yi, sokak sanatçılarını , ressamları, müzisyenleri hatırlayarak ve Floransa’lı sevgili Pinokyo’yu hayal ederek günümüze son vermek için yeşillikler içinde ki otelimize doğru yol aldık. 



    (Ertesi gün Toskana, daha sonra ki günlerde ise Venedik, Padova , Verona ve Garda gezilerimiz oldu.Onları da çok yakında buradan okuyabilirsiniz:))